6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda Kefalet Sözleşmeleri ile ilgili olarak özellikle kefilin hukuki durumunu koruyup kollamaya yönelik köklü değişiklikler getirilmiştir.
Kefalet sözleşmeleri 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun onbeşinci bölümünde 581 ile 603. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesi; “kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir” (Md.581). Eski Borçlar Kanunu’nda da benzer bir hüküm vardı, yani kefalet sözleşmesinin tanımında çok büyük değişik olmamıştır.
Kefil, aksi sözleşmeden açıkça anlaşılmadıkça kendisine tanınan bu haklardan kefalet sözleşmesi düzenlenmeden önce feragat edemez. Bu hükmün tersine yorumundan kefilin kendisine tanınan haklardan, kefalet sözleşmesinin düzenlenmesinden sonra feragat edebileceği anlaşılmaktadır.
Kefalet sözleşmeleri mevcut ve geçerli bir borç için yapılabileceği gibi, ileride doğabilecek veya koşula bağlı olarak, fakat koşul gerçekleştiği zaman hüküm ifade etmek üzere de yapılabilir. Eğer borçlunun yanılması, borçlunun ehliyetsizliği veya borcun zamanaşımına uğramış olması durumlarında, borçlunun sorumlu olmayacağı bir borç için kişisel güvence veren yani kefil olan kişi, yükümlülük altına girdiği sırada sözleşmeyi sakatlayan bu eksiklikleri biliyorsa fakat yinede kefil oluyorsa kefaleti geçerlidir.
Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmalı, kefilin sorumlu olacağı en yüksek miktar açıkça belirtilmeli, kefalet tarihi yazılmalı, kefilin müteselsil kefil olduğu yazılmalıdır. Fakat sadece bunların kefalet sözleşmesinde belirtilmiş olması yeterli değildir. Ayrıca bütün bu hususların kefil tarafından kendi el yazısı ile yazılması gerekmektedir. Yani bütün bu şartlarının kefalet sözleşmesinde boşluk doldurma şeklinde veya matbu/hazır kefalet sözleşmelerinde sadece belirtilmiş olması halinde kefalet sözleşmeleri geçerli olmayacaktır. Yine kefalet sözleşmelerinde yapılacak değişikliklerde aynı şekilde yapılmadıkça geçerli olmayacaktır.
Kefalet sözleşmelerinde eşlerden birinin kefil olabilmesi ancak diğer eşin yazılı rızası ile mümkün olabilecektir. Aksi takdirde eşin yapmış olduğu kefalet sözleşmesi geçerli olmayacaktır. Eşin vereceği bu yazılı rıza beyanı, kefalet sözleşmesi kurulmadan önce veya en geç sözleşmenin yapılması anında verilmelidir. Yani kefalet sözleşmesi yapıldıktan sonra verilen yazılı rıza beyanı geçerli bir rıza beyanı olmayacaktır. Ancak eşler arasında mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı varsa veya eşlerin yasal olarak ayrı yaşamak hakları varsa, bu durumda kefillik için diğer eşin rıza beyanı gerekli olmayacaktır. Kefalet sözleşmesinden sonra yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran veya adı kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine sebep olan değişikliklerin geçerli olabilmesi için bu kez diğer eşin rıza beyanına ihtiyaç yoktur. Fakat burada diğer eşin rızasının aranmadığı değişikliklerden, kefil olan eşin sorumluluğunun önceki sorumluluk durumlarına göre çok fahiş değişiklik olmaması kastedilmiştir. Yani yapılan değişikliğin kefilliğin durumuna göre kabul edilebilir olması gerekmektedir.
Yeni Türk Borçlar Kanunu ile Müteselsil Kefalet kefil lehine olacak şekilde Adi Kefalete yaklaştırılmaya çalışılmıştır. Uygulamada özellikle bankalar, kredi kuruluşları, hatta küçük esnaflarda dahil olmak üzere kefaleti müteselsil kefalet olarak almaktadırlar. Adi kefalete uygulamada çok sık rastlanmamaktadır. Bunun bilen kanun koyucu bu kez müteselsil kefaleti adi kefalete yaklaştırmıştır. Adi kefalette alacaklı borçluya başvurmadıkça kefili takip edemez. Ancak, borçlunun aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz vesikası alınması, Borçlunun Türkiye’de takibinin imkansız olması veya önemli ölçüde güçleşmesi, borçlunun iflasına karar verilmesi veya borçluya konkordato mehli verilmiş olması hallerinde alacaklı direk kefile müracaat edebilecektir. Fakat adi kefalette alacaklının doğrudan doğruya kefili müracaat etmesi için aranan şartlar uygulamada pek gerçekleşememektedir.
Müteselsil kefelet, kefilin müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmesi halinde söz konusu olur. Aksi takdirde bir sözleşmeden kefilliğin müteselsil kefillik olduğu açıkça anlaşılmıyorsa, bu kefilliğin adi kefalet olduğu kabul edilmelidir.
Müteselsil kefalette alacaklı borçlu hakkında her hangi bir takibata başlamadan direk kefili takip edebilmektedir. Fakat alacaklının artık müteselsil kefalette dahi direk kefili gitmesi için, borçlunun ifada gecikmesi ve borçluya çekilen ihtarın sonuçsuz kalması veya borçlunun açıkça ödeme güçlüğü içinde olması gerekmektedir. Aksi takdirde müteselsil kefillik dahi olsa, alacaklı direk olarak kefili takip edemeyecektir. Artık uygulamada borçlunun ödeme tarihi geçirmesi halinde kendisine ihtarname çekilecek ve ancak bundan sonra kefil hakkında direk takibe geçilebilecektir. Yoksa müteselsil kefilliğin belirtilmiş olması ve ödeme tarihinin geçirilmiş olması direk kefilin takibi için yeterli olmayacaktır.
Kefil, alacaklıya karşı kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile yazmış olduğu azami miktar kadar sorumlu olacaktır. Eğer sözleşmede aksi kararlaştırılmamış ise kefil, asıl borç, asıl borcun zamanında ödenmemesinde kaynaklanan yasal takip masrafları ile işlemiş bir yıllık ve işleyecek yıla ait faizlerden de sorumlu olacaktır. Fakat bu sorumluluklarla birlikte dahi, kefilin sorumluluğu azami miktarı geçemeyecektir. Kefil, sadece borçlunun kefalet sözleşmesinden sonraki borçlarından sorumludur. Kefil, borçlunun kefalet sözleşmesinden önceki borçlarından sorumlu değildir. Fakat bunun aksi sözleşme ile kararlaştırılabilir. Ancak bu durumda kefil, borçlunun önceki borçlarından da sorumlu olacaktır. Kefalet sözleşmesinin yapılmasına sebep olan asıl borç ilişkisinin her hangi bir sebeple hükümsüz hale gelmesi nedeni ile ortaya çıkabilecek zararlardan veya cezai şartlardan kefilin de sorumlu olacağına ilişkin hükümler kesin olarak geçersizdir. Yani kefil, normal şartların devamı halinde borçlunun ödeyeceği borçlardan sorumlu olacaktır. Asıl borçtan kaynaklı ihtilaflarda örneğin sözleşmenin geçersiz olması gibi durumlarda borçlunun borcu dışında ortaya çıkabilecek diğer tazminatlardan veya cezai şartlardan kefil sorumlu değildir. Bunun aksi de taraflar arasında yapılacak sözleşme ile getirilemez.
Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür. Yine alacaklı, kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zorundadır. Eğer alacaklı haklı bir sebep olmaksızın buradaki yükümlülüklerini yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri veya diğer güvenceleri elinden çıkarırsa, bu durumda kefil kefillik borcundan kurtulur. Bu durumlarda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararlarının tazmin edilmesini alacaklıdan talep edebilir.
Kefil, alacaklının izniyle asıl borcu vadesinden öncede ödeyebilir. Ancak bu durumda kefil, asıl borçluya karşı rücu hakkını borcun vadesinden önce isteyemez. Kefil, borcun vadesinin gelmesini beklemek durumundadır.
Kefil, alacaklıya ödemede bulunduğu ölçüde, alacaklının haklarına sahip olur. Kefil, aksi sözleşmede kararlaştırılmamış ise, alacak için sağlanmış rehin gibi güvencelere sahip olur. Kefilin alacaklıya ödemesi yapması nedeni ile asıl borçluya karşı sahip olduğu rücu haklarında zamanaşımı, kefilin alacaklıya ödemede bulunduğu andan itibaren işlemeye başlar. Ancak kefil, yanılma veya ehliyetsizlik gibi asıl borçluyu bağlamayan bir borç nedeni ile alacaklıya ödeme yapmışsa bu durumda kefil asıl borçluya rücu edemeyecektir. Kefilin borcu kısmen veya tamamen ödemesi durumda bu ödemeyi asıl borçluya bildirmekle yükümlüdür. Eğer kefil alacaklıya bildirimde bulunmazsa ve alacaklıda borçlu olduğuna ve borcunda devam ettiğine inanarak borçluya tekrar ödeme yaparsa, bu durumda kefil asıl borçluya karşı olan rücu haklarını kaybeder. Ancak kefilin sebepsiz zenginleşme hükümleri nedeni ile alacaklıya karşı dava hakları vardır.
Kefalet sözleşmelerinin sona ermesi Türk Borçlar Kanununun 598-603. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre; hangi sebeple olursa olsun asıl borç sona erince kefilde borcundan kurtulur. Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, sözleşmenin kurulmasından itibaren on yıl boyunca takip edilebilir. Yani kefillik sözleşmesi, sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren on yıl için geçerli olacaktır. Bu hüküm sadece gerçek kişiler için getirilmiştir, Anonim veya Limitet şirketler gibi tüzel kişilikleri olan şirketler için on yıllık süre geçerli değildir. Kefalet sözleşmesi on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre için sorumlu olacaktır. On yıldan sonra ise kefil artık takip edilemeyecektir. Ancak bir önceki kefaletin süresinin dolmasından en erken bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline de uygun olarak yazılı açıklama yapması ile kefillik azami on yıllık yeni bir dönem kadar uzatılabilir.
Eğer kefalet belirli bir süre için verilmiş ise, belirlenen bu sürenin dolması ile kefalette sona ermiş olur.
Süreli olmayan kefalette kefil, alacaklıya bir ihtar çekerek borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını isteyebilir. Fakat bunun için asıl borcun muaccel olması gerekmektedir. Eğer alacaklı kefilin bu isteğini yerine getirmezse, kefil borcundan kurtulur.
Kefaletten dönmede kefil, gelecekte doğacak bir borca kefil olmuştur. Asıl borçlunun mali durumu kefalet sözleşmesi yapıldıktan sonra fakat borç doğmadan önce önemli ölçüde bozulmuşsa veya asıl borçlunun mali durumunun kefalet sözleşmesi yapılırken kefilin öngöremediğinden daha kötü bir durumda olduğu sonradan anlaşılmış ise, bu durumlarda kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefalet sözleşmesinden dönebilmektedir. Kefaletten dönmek için üç şart gereklidir. Birincisi kefalet sözleşmesi yapılırken değil, ileri tarihte doğabilecek bir borç için kefillik verilmiş olmalıdır. İkincisi kefil henüz borç doğmadan kefillikten döndüğüne alacaklıya bildirmelidir. Üçüncü ise borçlunun mali durumundaki önemli değişiklik olmasıdır. Bu üç şartın aynı anda bulunması gerekmektedir. Alacaklının talep etmesi halinde kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebi ile uğradığı zararları gidermekle yükümlüdür. Kefaletten dönme şartlarının var olması kefili bu yükümlülükten kurtarmayacaktır. 26/05/2011
Yorumlar