top of page
  • bahacimustafaoglu

MARKA HUKUKUNDA SESSİZ KALMA NEDENİ İLE HAK KAYBI

Marka hukukunda sessiz kalma nedeni ile hak kaybı konusunu incelerken özellikle markası adına tescilli olmayan fakat marka üzerinde gerçek hak sahibi olan kişi açısından değerlendirmede bulanacağız.   

 

Bilineceği üzere marka hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kaybı, marka hakkına tecavüz davasında marka sahibinin, hakkına tecavüz oluşturan fiil ya da durumdan haberdar olmasına rağmen uzun süre sessiz kalmış olmasını ve marka hakkına tecavüzü önlemek için her hangi bir müracaatta bulunmamasını ifade etmektedir.  Genel anlamı ile sessiz kalma yoluyla hak kaybının tanımı bu olmasına rağmen, uygulamada ve doktrinde bu tanımın içeriği doldurulmaya çalışılmış ve sessiz kalma ilkesi ile ilgili çeşitli istisnalar ve kriterler getirilmeye çalışılmıştır.  Bizde bu yazımızda olabilecek bu istisnalara ve kriterlere değineceğiz.

 

Öncelikle belirtmek gerekir ki, KHK. de sessiz kalma ile hak kaybımı tanımlayan ve düzenleyen her hangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu eksiklik uygulama ile ve mahkeme kararları ile her somut olaya göre ayrı ayrı giderilmeye çalışılmaktadır.

 

Sessiz kalma yolu ile hak kaybı marka hakkına tecavüz davalarında ve men davalarında söz konusu olabilir. Sessiz kalma yolu ile hak kaybının marka hakkına tecavüz davasında ve men davalarında söz konusu olmasındaki amaç biraz da ceza hukukunun genel ilkelerinin dikkate alınması ve zımni muvafakat verildiği anlamı çıkarılarak sanık lehine yorumlamak istemekten kaynaklanmaktadır. Sessiz kalma yolu ile hak kaybı ilkesinin asıl anlamı ve amacı bu olmasına rağmen genellikle uygulamada örneğin açılmış olan marka hükümsüzlüğü davalarında da sessiz kalma yolu ile hak kaybı ilkesi hükme etki edebilmektedir. Oysaki uygulamada ve doktrinde kabul edildiği üzere, marka hükümsüzlüğü davası markanın yayınlanmaya devam ettiği müddetçe açılabileceği ve bunun için her hangi bir süre ön görülmediği açıkça kabul belirtilmiştir. 

 

Sessiz kalma yolu ile hak kaybı iddiası, markanın adına tescilli olmayan kişiye karşı ileri sürülebilecek bir iddia değildir, tam aksine halen markanın adına tescilli bulunan kişiye karşı ileri sürülebilecek bir iddiadır. Fakat uygulamada genellikle dava hakkını elinde bulunduran fakat bu hakkını kullanmayıp sessiz kalan her kişiye karşı ile sürülebilmektedir. 

 

Oysaki sessiz kalma yolu ile hak kaybı iddiası marka sahibi sayılan kişilerin marka hakkı sahibi sıfatı ile üçüncü kişilere karşı açabileceği marka hakkına tecavüz ve men davalarına karşı üçüncü kişiler tarafından ileri sürülebilecek bir haktır. Yani Sessiz kalma yolu ile hak kaybı iddiası, markayı kullanma hakkına halen sahip olan kişi tarafından ile sürülemez.

 

Sessiz kalma yolu ile hak kaybı iddiası uygulamada mahkemeler tarafından 5 yıl olarak değerlendirilmektedir. Fakat tanınmış markalar hariç bu 5 yıllık sürenin bütün ihtilaflarda uygulanmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır.  Oysaki sessiz kalmak yolu ile hak kaybı iddiası ve süresi için her olaya göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bu süre bazı ihtilaflar için 5 yıldan daha az olabileceği gibi, bazı ihtilaflarda 5 yıldan fazla da olabilir.

 

Ayrıca sürenin başlangıcı ne zaman olacaktır, öngörülen bu süreler hangi tarihten itibaren başlayacaktır. Çünkü dava hakkını elinde bulunduran kişinin karşı tarafa dava açabilmesi için ihlalden haberdar olması gerekmektedir. Eğer ihlalden haberdar olunmadıysa, her hangi bir müdahalede bulunamayacaktır. Bu durumda hak sahibinin her hangi bir müdahalede bulunmadı diye dava hakkını da kaybettiğinden bahsedilemeyecektir.

 

Tarafların birbirlerinden haberdar oldukları tarihler, tarafların faaliyet gösterdikleri sektörler ve sektörlerdeki etkinlikleri, ayrıca tarafların faaliyet gösterdikleri coğrafi alan veya tarafların birbirlerini etkiliyor olmaları gibi kriterler ayrıca değerlendirilmelidir. Bu kriterler değerlendirilirken sadece ihtilafın ortaya çıktığı an değerlendirilmemelidir. Belki ilk zamanlarda firmaların faaliyetleri birbirlerini etkilemiyor olabilir, fakat ileriye dönük olarak faaliyet alanlarını genişletebilecek ve birbirleri ile çakışabilecek olmaları da değerlendirilmelidir.

 

Haksız olarak markayı kullanmaya devam eden kişi, eğer marka hakkı sahibinin markasına zarar vermeye devam etmekteyse veya markayı kullanmakla haksız yere kazanç elde etmeye devam etmekteyse, bu durumda her hangi bir süre bağlı olmaksızın dava hakkını elinde bulunduran kişinin dava açabileceği kabul edilmelidir. Yoksa sessiz kalındığından bahisle

kişinin dava açma hakkının elinden alınması halinde, markaya zarar vermek veya markadan haksız olarak kazanç elde etmekte devam edecektir. Yani haksızlık ve usulsüzlük devam edecektir. Oysaki hukukun hukuksuzluğun devamına izin verdiği düşünülemez.

 

Markalar bir yerde tanıtım işaretleridirler. Üçüncü kişiler bu tanıtım işaretlerine yani markalara bakarak tercih yapmaktadırlar. Markaların kişilerin tercihlerini etkilemesi göz artı edilemez. Özellikle kamu menfaatinin de var olduğu durumlarda, markaların sadece marka hakkı sahibi tarafından kullanılması, bir başka kişiler tarafından kullanılmaması önem arz etmektedir. Örneğin eğitim alanında/sınıflarında kullanılan markanın bir başkası tarafından da kullanılıyor olması kamunun yani öğrencilerin yanılgıya düşürülmesine sebep olacak ve yanlış okul tercihlerine yol açacaktır. Böyle bir durumda kamunun ve öğrencilerin hak kayıplarının yaşaması ve karmaşa olması kaçınılmazdır. İşte bu ve benzeri durumlarda kamunun örnekte olduğu gibi öğrencilerin büyük bir bölümünün menfaatlerinin ve okul tercihlerinin zarar görecek olması durumlarında, sessiz kalındığından bahisle kişisel menfaatler veya kişilerin iyi niyet veya kötü niyetleri dikkate dahi alınamaz. İhtilaflı marka ile ilgili olarak ayrıca kamu menfaati de varsa, bu durumda kamu menfaatleri daha çok ön planda tutulmalıdır.

 

Sessiz kalma yolu ile hak kaybı iddiaları incelenirken markaların değerleri de ayrıca dikkate alınmalıdır. İhtilaf konusu markanın çok değerli olması halinde gerçek marka hak sahibi olan kişinin de markasını her hangi bir süreye bağlı olmaksızın koruyabilmelidir. Yoksa üçüncü kişilere karşı sessiz kaldı diye gerçek marka sahibi kişinin markasını artık koruyamayacak olması ve dava hakkını yitirmiş olması kabul edilemez. Bu şekilde çok değerli olan markaların sınırsız korumaya tabi oldukları kabul edilmelidir.

 

Markayı haksız ve hukuksuz olarak kullanan kişi eğer markayı kullandığı andan itibaren kötü niyetli ise bu durumda gerçek marka sahibi tarafından kendisi aleyhine her hangi bir süre ile bağlı kalınmaksızın dava açılabilir. Yani başından itibaren kötü niyetli olan davalı tarafın sonradan müvekkilimin sessiz kalması nedeni ile zaman içerisinde kötü niyetinin iyi niyete dönüşebileceği kabul edilemez. Bu durumlarda tarafların iyi niyet ve güven karinesinden faydalanmaları düşünülemez. 16/08/2011

 

Kaynaklar;

Savaş Bozbel, Kadir Has Üniversitesi Yüksek Lisans Ders Sunumları, İstanbul, 2011

Sami Karahan, Cahit Suluk, Tahir Saraç, Temel Nal, “Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları”, Seçkin yay. 2. baskı, Ankara, 2009

Veliye Yanlı, “İltibas Nedeni ile Haksız Rekabetin Önlenmesi Davası Açma Hakkının Kaybı” adli makaleden faydalanılmıştır.

0 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANINMIŞ MARKALAR

Tanınmış markalar mevzuatlarda açıkça tanınmamıştır. Bunun sebebi tanınmışlığın fiili bir durum olması, tanınmış markaların her somut...

留言


留言功能已關閉。
bottom of page