Tanınmış markalar mevzuatlarda açıkça tanınmamıştır. Bunun sebebi tanınmışlığın fiili bir durum olması, tanınmış markaların her somut olaya göre farklılıklar göstermesi ve önceden belirlenebilir kriterlerinin olmamasıdır. Fakat yinede uygulamada benimsenmiş ve mahkemeler tarafından da kabul görmüş tanımı ve kriterleri vardır.
Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO)’nun tanımı ile tanınmış marka;
Tanınmış marka, ister hizmet markası olsun isterse ticaret markası olsun kendi sektöründeki tanınmışlık ve bilinmişlik derecesi, markanın süre, yaygınlık ve coğrafi alan itibari ile kullanımı, markanın reklamları, tanıtımı ve bunların kapsamı, markanın temsilleri ve markanın ekonomik değeri dikkate alınarak tespit edilir. Bir markanın tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için bu kriterlerden birinin veya birkaçının var olması yeterlidir, hepsinin aynı anda var olması aranmaz.
Yargıtay’ın tanınmış marka tanımları ve kriterleri;
"Tanınmış marka, bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak" tanımlanmıştır. (Yargıtay 11. HD. 2002/10575 E. 2003/2752 K.)
Yargıtay her ne kadar kaliteyi tanınmış marka olmanın kriteri olarak kabul etse de, kalite her tanınmış marka için geçerlilik şartı olmamalıdır. Çünkü, tanınmış marka olmasına rağmen üst düzey kalite getirmeyen markalarda vardır. Örneğin otomotiv sektöründe her marka tanınmış markadır. Fakat her marka kaliteye sahip değildir. Daha ucuz ve daha özelliksiz otomotiv markaları da mevcut olmasına rağmen, bu otomotiv markaları da tanınmış markalardır.
Yargıtay’a göre, markanın tanınmış marka olmasının en önemli göstergelerinden biriside, markanın birçok ülkede tescilli olmasıdır. Böylece tanınmış markalar sadece tescilli oldukları ülkelerde değil diğer ülkelerde de korunabilmektedir. Yargıtay bu görüşünü, kişilerin basiretli tacir olarak bilinçli hareket etmelerine ve kendi sektörlerindeki tanınmış markaları bilmeleri gerektiğine ve M.K. 2’de belirtilen dürüstlük kuralına dayandırmıştır. Yine günümüzde bir markanın tanınmış marka olup-olmadığı, yurt dışında veya yurt içinde tescilli olup-olmadığı kolaylıkla tespit edilebilmektedir.
Tanınmış marka sahipleri, markalarını Türkiye’de kendi adlarına tescil ettiren kişiler aleyhine mutlak red (KHK. madde.7) ve nispi red (KHK.madde.8) sebeplerine dayanarak marka hükümsüzlüğü davaları açabilirler. KHK.’da bu hükümsüzlük sebepleri belirtilirken, tanınmış markanın kötü niyetli olarak üçüncü kişiler tarafından tescil edilmiş olması belirtilmemiştir. Oysaki uygulamada kötü niyetli tescil ile sık sık karşılaşılmaktadır. Fakat Yargıtay bu boşluğu vermiş olduğu içtihatlarla doldurmuştur. Buna göre Yargıtay, tanınmış markayı kendi adına tescil ettiren üçüncü kişinin davranışının başlı başına kötü niyetin ispatı olduğuna karar vermiştir. Burada asıl olan üçüncü kişinin kötü niyetli olduğunun kabul edilmiş olmasıdır. Aksini iddia eden, yani markanın tanınmış marka olarak yurt dışında kullanıldığını bilmediğini veya bilecek durumda olmadığını, iyi niyetli olarak uzun bir süreden beri markayı kullandığını ispat etmesi gerekmektedir.
Markanın tanınmış marka olabilmesi için her kesim tarafından tanınır ve bilinir olması aranmaz. Her marka her kesime hitap etmez. Bazı markalar vardır ki sadece dar alanda ve sadece bu kitle tarafından tanınır ve bilinirler. Bu nedenle tanınmış markanın hitap ettiği ilgili çevrenin önemli bir bölümü tarafından tanınması ve bilmesi yeterlidir. Örneğin tanınmışlık açısından Mercedes araba markasının herkes tarafından tanınan ve bilinen bir marka olması ile, arabaların yedek parçalarının sadece yetkili servis veya teknik elemanlar tarafından tanınıp bilinmesi arasında bir fark yoktur.
Bazı durumlarda markanın sahip olduğu tanınmışlık düzeyinin hangi sektörde olduğu da önemlidir. Çünkü marka bir sektörde tanınmış olmasına rağmen bir başka sektörde hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Burada tanınmış markanın faaliyet gösterdiği sektördeki tanınmışlık ve bilinirlik düzeyinin diğer sektörlerdeki mal ve hizmet pazarlanmasında da uygun olması ve tanınmış markanın kullanılmasının diğer sektörlerde de markaya artı yönde etki etmesi, markaların birbirleri ile ilişkilendirilmesi gerekmektedir.
Markalar sadece tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından korunurlar. Bir markanın aynısı veya benzeri farklı mal veya hizmetler için tescil edilebilir ve kullanılabilir. Fakat tanınmış markalar, sadece tescilli oldukları mal veya hizmetlerde değil, bazı şartların varlığı halinde tescilli olmadıkları farklı mal ve hizmetlerde de kullanılamazlar. Aynı şekilde markanın Türkiye’de tanınmış olması önemli değildir, yine bazı şartların bulunması halinde Paris Sözleşmesine taraf olan menşe ülkelerde tanınmış olması da Türkiye’deki koruma için yeterlidir. Bu şartlar; tanınmış marka sayesinde haksız bir yararın sağlanıyor olması, tanınmış markanın itibarına zarar veriliyor olması veya markanın ayırt edici karakterinin zedeleniyor olmasıdır. (556 sayılı KHK.8/IV) Bu şartlar nispi red sebepleri olup, re’sen dikkate alınmazlar, ilgilinin TPE nezdinde itiraz prosedürünü işletmesi veya mahkemelerde iptal veya hükümsüzlük davaları açması gerekmektedir. Bu şartlardan her hangi birinin olmadığı durumlarda, tanınmış markanın sahibi, markasının farklı hizmet veya ticaret sınıflarında başka kişiler tarafından da kullanılmasına veya tescil edilmesine engel olamaz.
Eğer üçüncü bir kişinin markası tanınmış marka ile aynı veya benzer ise ve aynı zamanda tanınmış marka ile aynı hizmet veya ticaret markası sınıflarında ise, bu durumda tanınmış marka hakkı sahibinin her hangi bir itirazı veya davası olmaksızın TPE tarafından Mutlak Red Sebepleri (KHK.madde.7) olarak re’sen dikkate alınır.
Tanınmış markaların her nasılsa bir başkası tarafından tescil edilmiş olması halinde, bu markanın tescil tarihinden itibaren asgari beş yıl içinde markanın hükümsüzlüğü davası açılabilir. Fakat marka sahibi kötü niyetli olarak tanınmış markayı kendi adına tescil ettirmiş olması halinde, marka hükümsüzlüğü davası beş yıllık süre bağlı olmaksızın açılabilir. (556 Sayılı KHK.42/a).
Bir markanın tanınmış marka olup-olmadığının tespiti ancak mahkemeler tarafından yapılabilir. Yani idari bir kurum olan Türk Patent Enstitüsü tarafından bir markanın tanınmış marka olup-olmadığına karar verilmez. TPE’nin dönem dönem tanınmış markaları yayınlıyor olması, bu markalara tanınmış marka olma hakkı vermez. Fakat TPE’nin tespitleri, değerlendirmeleri ve kararları mahkemeler tarafından dikkate alınmaktadır.
Bir markanın tanınmış marka olduğu iddiası ile, bir başka ikinci marka aleyhine hükümsüzlük davası açılabilmesi için, hükümsüzlüğü talep edilen ikinci markanın, tanınmış markanın tanınmışlık kriterlerine ulaştıktan sonra tescil edilmiş veya tescil müracaatında bulunulmuş olması gerekir. Yani hükümsüzlüğü talep edilen ikinci marka, eğer tanınmış markanın tanınmışlık seviyesine ulaşmadan önce tescil edilmiş veya tescil müracaatında bulunulmuş ise, bu durumda tanınmışlık nedeni ile hükümsüzlük davası açılamayacaktır. 01/06/2011
Kaynaklar;
Savaş Bozbel, Kadir Has Üniversitesi Yüksek Lisans Ders Sunumları, İstanbul, 2011
Sami Karahan, Cahit Suluk, Tahir Saraç, Temel Nal, “Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları”, Seçkin yay, 2. baskı, Ankara, 2009
Tolga Ayoğlu, “Türk Hukukunda Tanınmış Markalara Sağlanan Koruma”, Tekin Memiş (Ed.), Fikri Mülkiyet Hukuku Yıllığı 2009